Yusuf ARACI

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 26 Mart 2003

 

Şehit Düştüğü Yer: Ankara, Numune Hastanesi

 

Doğduğu Tarih: 16 Ekim 1971

 

Doğduğu Yer: İskenderun

 

Mezar Yeri: İskenderun

 

 

Emperyalizmin teslim alma ve tecrit politikasına karşı gerçekleştirilen Büyük Direniş'de, 8. Ölüm Orucu Ekibinde yer alan Yusuf Aracı, 26 Mart’ta sabah saat 10.30 sularında bir süre önce kaldırılmış olduğu Numune Hastahanesi'nde, zorla müdahale işkencesi altında şehit düştü.

Açlığa, zamana, emperyalizme ve faşizme boyun eğmeyen bir iradeydi  Yusuf Aracı. 330 gün açlığa ve zulme karşı sürdürdü direnişini. 8. Ölüm orucu ekibindeydi. 1 Mayıs 2002’de takmıştı alnına direnişin simgesi kızıl bantını.

 

Yusuf, 16 Ekim 1971’de İskenderun’da doğmuştu; 32 yıllık bir hayat yürüyüşünü düşmanı kahredecek bir irade savaşıyla noktaladı. Arap-alevi (Nusayri) bir ailenin çocuğuydu.

Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm yolunda devrim yürüyüşüne ise, 1995’te Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisiyken başladı. Öğrenci gençlik örgütlenmesi içinde mücadeleye katıldı. 12 Ocak 1995’te Diyarbakır’da ölüm mangaları tarafından katledilen TÖDEF’li dört öğrenciden Refik Horoz, onun ev arkadaşıydı. Bu olaydan sonra devrimci mücadele kafasında daha net şekillenmeye başladı.

İlk gözaltısını 1996'da yaşadı. Henüz 1996 ölüm orucu öncesinde hapishanelerdeki baskılara karşı yapılan çeşitli eylemler nedeniyle gözaltına alındı. Daha sonraki mücadele yıllarında da işkencelerden geçti.

Diyarbakır’da tanık olduğu katliam ve işkenceler, onu yıldırmak yerine, mücadeleye daha fazla bağladı. 1997’de örgütsel ilişkilerimiz içinde yer aldı. 1998 ortalarında illegal alana geçti. Çeşitli görevler üstlendi. Son olarak Akdeniz Silahlı Propaganda Birlikleri’nden birinin komutanı olarak savaşı ve devrim yürüyüşünü sürdürüyordu. 2000 yılının Ağustosunda tutsak düştü ve Ceyhan hapishanesine konuldu.

2000 Ağustosu, hapishanelerde oligarşinin F tipi planının gündemde olduğu bir dönemdi.

Yoldaşlarıyla birlikte 19 Aralık operasyonunda katliamcılara karşı direndi.

Katliamdan  sonra Sincan F Tipi Hapishanesi'ne sevk edildi. O günden bu yana inancıyla, düşünceleriyle, iradesi ve sabrıyla hücrelerde direnişini sürdürdü.

Hiçbir şey, onu direnişinden döndüremedi.

 

***

 

Yusuf, mücadelesini anlatıyor:

 

Peki neden devrimci oldum?

Bunun temel iki nedeni var. Birincisi; Devrimcilik bilimsel, doğru ve mantıklı düşünen bir insanın, görüp de yapmaktan kaçamayacağı bir gençeklik ve zorunluluk-sorumluluk olmasından dolayıdır. Çünkü bu düzen, sömürü düzeni ve zora dayalı olarak işliyor. Yani halk olarak bizler, hayatımızı rayından çorla çıkartılmış bir şekilde kendi irademiz dışında yaşıyoruz. Bunu değiştirip rayına sokmamız gerektiğini bildiğim ve buna inandığım için.

İkincisi ise; Açlık, acı ve yoksulluğun olmadığı, hepimizin insanca yaşayabileceği, özgür bağımsız, sömürüden uzak vatanımızda onurlu bir hayat istediğim ve bunu sağlamanın yolunun devrimcilikten, örgütlülükten geçtiğini bildiğim için.

Yani demem o ki, bu düzende attığım her adım, soluduğum her nefes devrimci olmamın nedenidir. Devrimci olmasaydım kendime o zaman şaşardım aslında. Herşeyi görüp de susmak, bilip de değiştirmek için harekete geçmemek zaten yaşamak demek değildir.

Ve neden ölüyorum?

Bunun cevabı neden devrimci oldum sorusuna verdiğim cevabın içerisindedir ve ölüm orucunda olmam sadece bunların bir sonucudur.

Evet, eğer bugün insanca yaşama olanağımız hiç yoksa, açlık, yoksulluk çekiyorsak, açlıktan çocuklarımız ölüyorsa, depremlerde, sellerde ölen hep biz oluyorsak, dilimizi konuşup kültürümüzü yaşayamıyorsak, kendi vatanımızda-topraklarımızda yabancı gibi yaşıyorsak, işkence gören, katledilen, hapishanelere atılan heph biz oluyorsak; diğer yandan bir avuç asalak bizim alınterimizle bizim sırtımızdan zevk-ü sefa içinde yaşıyorsa benimde bunlara karşı direnmek ve bu düzeni değiştirmek en doğal ve en meşru hakkımdır. Bu hakkımı kullanıyorum.

O bir avuç asalak, sürdürdükleri zevk-ü sefa içindeki yaşamlarından vazgeçmeyeceklerine ve istediğimiz gibi insanca yaşanacak bir hayatı bize kendi elleriyle vermeyeceklerine göre bunu biz kendi ellerimizle söke söke almak zorundayız. Ve elbetteki bunun bir bedeli olacaktır. Çünkü hiçbir şey bedel ödemeden kazanılmıyor elde edilmiyor. Eğer bütün bunları istiyorsam -ki istiyorum- bunlara ulaşmanın yolu bu bedeli ödemeden geçiyor.

Zaten istediğimiz şekilde hayat koşullarımız olsaydı ne devrimcilik ne de ölüm orucu yapmamıza gerek kalırdı. Ama böyle bir hayatımızın olmadığı ve bir avuç asalağın, bize böyle bir hayatı istemekten vazgeçip teslimiyeti dayattığı bir noktada, inançlarımızı, değerlerimizi ve geleceğimizi koruyup büyütmek için ölüm orucu yapmaktan başka çıkar yolumuz da yok.

İşte bunun için ölüm orucundayım ve bizden sonraki nesillere insanca, özgür, bağımsız onurlu ve namuslu bir hayat yaşayabilecekleri bir gelecek bırakabilmek için ölüyorum.

Er veya geç, eninde sonunda geleceğimizi yaşatacağımızı bilyor ve bunda az da olsa benim payımın olacağını bilmekten büyük bir onur duyuyorum. Bundan başka da daha ne isteyebilirim ki?

Halkım, vatanım, geleceğimiz için canım feda olsun. Hepinizi çok seviyorum...

Eylül 2002

Yusuf ARACI

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...


2000-2007 Büyük Direnişi:

 

Yoldaşları, yakınları Yusuf Aracı’yı Anlatıyor:

 

Geri